Likya Medeniyeti
Günümüzde Teke Yarımadası olarak adlandırılan, Antalya ile Fethiye körfezleri arasındaki Akdeniz’e uzanan yarımada antik coğrafyada Likya olarak adlandırılmıştır. Bölgenin güney sınırı Akdeniz ile belirlenmiş; doğu, batı ve kuzey sınırları ise tarihi süreç içinde dönemlere göre değişiklik göstermiştir. Antik yazarlara göre; Antalya’nın hemen batısından başlayıp güneybatıya doğru uzanan Beydağları, Akdağ silsilesi ve onların kuzeybatı doğrultusundaki uzantısı, Likya’nın kuzey sınırını oluşturmaktadır. Homeros Troia savaşlarını anlatan ünlü İlyada destanında Likyalıların Glaukos ve Sarpedon önderliğinde Akhalara karşı Troialıların yanında yer aldığını anlatmaktadır. Likya İ.Ö.545 yılından itibaren Pers Kralı Harpagos’un zaptı ile Pers yönetimine girip 480 yılında Kral Xerxes’in Yunanistan’ı zaptı için oluşturduğu donanmaya 50 gemi ile katılmıştır. Pers istilası İ.Ö.334 yılında Makedonya’lı Büyük İskender’in İstanbul Boğazını aşıp Anadolu’ya geçişi ve İ.Ö.333’de Granikos Savaşında Persleri yenişi ile sonlanmıştır.
Likya Büyük İskender’in ölümünden sonra İ.Ö.309’dan itibaren Mısır’da hüküm süren generallerinden Ptolemaios’ların yaklaşık 100 yıllık egemenliğine girer ki, bu dönem Likya dilinin unutulup yerini Grekçe’ye bıraktığı dönem olarak bilinmektedir.
Bölge İ.Ö.197-167 yılları arasında Suriye Kralı III. Antiochus’un yönetimindedir. Likya Roma’dan İ.Ö. 167 yılında özgürlüğünü almıştır. Bu dönemde başkent Ksanthos olmak üzere 23 şehrin “Likya Birliğini” oluşturduğu ve birlik adına para basıldığı yazıt ve sikkelerden bilinmektedir. Strabon, Likya Birliğinin 6 büyük kentinin Ksanthos, Patara, Pınara, Olympos, Myra ve Tlos olduğunu belirtmektedir.
Yerleşimlerin birbirlerine bağlanan güzergâhlarla ve uzaklık ölçüleriyle yazıldığı Likya coğrafyasının haritası olan Likya Yol Kılavuz Anıtı, dünyanın bilinen en eski ve tek karayolları haritasıdır.
Birlik Roma İmparatorluğu Döneminde fonksiyonunu yitirmediği gibi bolluk ve refahın da en üst düzeyine bu dönemde ulaşmıştır. Şehir nüfusları 5.000 civarında olup bölge nüfusu 200.000 civarındadır. Sınırlar kuzeydoğuda Kaunos’u (Dalyan ) içine alacak şekilde genişlemiştir. 5. yy. ortalarında Likya Eyaletinin Konsül Valisine bağlı 34 kent sayılmıştır. Demre ve Kaş arasında kalan bölge Likya’nın en yoğun yerleşim görmüş kesimidir. Km2 başına neredeyse 30 yerleşim alanı düşmektedir.
Likya halkının Hıristiyanlıkla karşılaşması 53-57 yıllarındaki üçüncü misyonerlik seyahatinde St. Paulus’un Myra ve Patara’yı ziyaretine kadar dayanmaktadır. Olympos’lu Methodius Likya’nın ilk bilinen piskoposudur ve 312 yılında Patara’da idam edilmiştir. 4-7 y.y.’lardaki Bizans dönemi, bölgede Hıristiyanlığın yerleşip birçok kilisenin inşa edildiği dönemdir.
Bizans’la birlikte başlayan önemli değişimlerden birisi özellikle Demre’nin dağlık kesimlerinde manastır yerleşimlerinin oluşmaya başlamasıdır. Manastırlar, ekonomik ve kamu hayatını etkileyecek kadar önemli bir güç merkezleridir. Likya’daki manastır yaşamı 5. yüzyıla kadar indirilmektedir. 5.-6. yüzyıllarda bölgede çok sayıda ve büyük boyutta kilisenin yapılması bu dönemde bölge nüfusunun oldukça yüksek olduğunu göstermektedir.
Likya sahilinin büyük bir kısmı kayalıklardan oluşmaktadır. Bu topografya liman oluşumuna bazı yerlerde olanak vermiştir. Strabon, Likya kıyılarının engebeli ve geçilmesi zor olduğunu, ancak limanlarının son derece iyi donatıldığını söylemektedir.
Tunç Çağından itibaren bölgede görülen deniz ticareti, sonraki dönemlerde çeşitlenerek Roma ve Bizans Dönemine kadar sürmüştür. Mor boya, sedir ağacı, zeytinyağı, şarap, sünger Likya bölgesinin önemli yerel üretim mallarındandır. Antik kaynaklara göre Antiphellos ve çevresindeki çok kaliteli ve yumuşak sünger çıkartılmaktadır. Ayrıca gemi yapımında kullanılan Likya Bölgesi sedirlerinin kalitesi çok yüksektir.
Likya limanları doğudan batıya doğru Idyros, Phaselis, Korykos, Olympos, Posidarisus, Melanippe, Gagai, Phoinikos, Andriake, Simena, Teimussa, Aperlai, Antiphellos, Kalamaki, Phoinike, Patara, Pydnai, Arymnessos/Perdikiai, Kalabantia, Karmylessos, Telmessos, Krya, Lissa ve Lydai olarak sıralanmaktadır. Bu limanlardan gerek konumu, gerekse de siyasi ve ekonomik gücü, uluslararası ticarete ev sahipliği yapan Andriake ve Patara diğerlerinden ayrılmaktadır.
Bölge, yöresel gelenekleri ve özellikle kendine özgü mezar mimarileri ile Anadolu’nun en ilginç bölgesi olup, şehirler genellikle kıyılarda ve bölgenin kalbi kabul edilen Ksanthos ile Arykandos vadilerinde kurulmuştur. Kendi dil ve alfabeleri ile tanınan Likyalılara ait yazıtların bir kısmı son yıllarda günümüz dillerine çevrilmiştir ki, bunların çoğu mezar yazıtlarına aittir.
Likya bölgesi, büyük, orta ve küçük ölçekli kentler, liman kentleri, askeri ve yarı çiftlik ve kule yerleşimlerinden oluşmaktadır. Bölgede görünür kalıntıların çoğu Roma ve Bizans dönemine aittir. Dağlarda yoğunlaşan klasik yerleşimlerinde mutlaka rastlanan kalıntılar, zeytinyağı ve şarap işlikleri, tarım teraslarıdır. Nüfusun büyük çoğunluğunu barındıran bu kırsal yerleşimler, hem kendilerini, hem de bağlı oldukları büyük kentleri beslemektedir.
Likya bölgesindeki konut yapıları genel olarak dört guruba ayrılmaktadır. Birinci gurup; tepe yamaçlarında yan yana sıralı, bitişik her bir mekanının ayrı girişi bulunan konutlar, İkinci gurup; yerleşim alanı içinde kırsal yerleşimlerde birbirinden bağımsız tek yada iki odalı konutlardır. Her iki gurup konutlar çoğunlukla iki katlı, sur içinde toplu yada birbirine yakındır. Üçüncü gurup; 2-4 mekana sahip, tarım alanlarında dağınık halde inşa edilmiş, genelde tek katlı, bazıları avlulu, kendine ait sarnıç ve işliği bulunan konutlar, Dördüncü gurup; ortada bir avlu çevresinde odaların yer aldığı, kırsal bölgelerde yapılmış, genelde zenginlere ait konutlardır.
Bölgede meydana gelen doğal felaketler, salgın hastalıklar kentleri, kentlerdeki yaşamları derinden etkilemiştir. Bunlardan en önemlileri 141, 240, 385,529 yıllarında meydana gelen depremler ve 542 ile 1346-1347 yıllarındaki veba salgınlarıdır. Kıyı bölgelerindeki yıkımlar nedeniyle iç bölgelerdeki yerleşimler önem kazanmıştır.
Ayrıca, İmparator II. Konstans 655’de kendi idare ettiği donanma ile Phoniks sahillerinde Araplara karşı bir savaş vermiştir. II. Konstans uğradıkları bozgundan genç bir askerin fedakarlığı sayesinde kurtulmuştur. Phoniks’te gerçekleşen bu savaş sonrası Arap donanmaları Akdeniz sahillerinde rahatça dolaşmaya başlamıştır.
802 yılında Likya ve Karya bölgesi Abbasiler tarafından ele geçirilmiştir. 10. yy’da Likya ve tüm Akdeniz Bizans hakimiyetindedir. 1155’den sonra Selçuklu II. Kılıç Arslan’ın Bizans ordularını yenmesiyle birlikte Likya Türkmenlere açılmıştır. 1204’ten sonra tüm Likya Türklerin eline geçmiştir.
Kalkan-Bezirgan-Sarıbelen
Akbel’den Bezirgan’a doğru 3-4 km boyunca asfalttan ilerleyerek Kalkan’ın manzarası eşliğinde ilerlenir. Yol üstündeki eski su sarnıcından sola sapılarak taşlı patikadan tepeye doğru zikzaklar çizerek tırmanma başlar. Dik ve yorucu bir tırmanış olabilir. Zirvenin ardından taşlı yollardan yürüdükten sonra eski ama hala kullanılan tahıl ambarları görülür. Bezirgan köy meydanına kadar asfaltta ilerlenir. Kalkan ilçesinden sonra içme suyu ancak Bezirgan’daki çeşmelerden temin edilebilir. Ayrıca merkezde temel alışveriş için market bulunur. Bezirgan’dan çıkıp anayola doğru tırmanma başlar. Ana yolun yanındaki toprak yoldan Tv vericisine dogru ilerleyip biraz yürüdükten sonra, toprak yoldan patikaya geçip çalılıkların arasından iniş başlar. Bu kısımda Likya yol işaretleri yer yer silinmiştir. Dolanarak tekrar asfalta inince Likya Yolu tabelası görülür. Ekinlik alan içerisinden Sarıbelen yönünde ilerlenir. Sarıbelen yerleşiminde market ve ayrıca çeşme bulunur. Asfalttan ayrılıp köyün üst tarafına doğru tırmanan patika ile tekrar asfalta bağlanılır. Bir miktar ilerledikten sonra yolun sağ tarafından tepeye dogru patikadan devam edilir. Kısa bir ormanlık alandan sonra Alacaambar tepesinin ardındaki düzlüğe varılır. Toprak yola bağlanan patika, yükselerek birkaç düzlük ve ağıl geçtikten sonra Gökçeören’e kadar küçük tepe ve düzlükler aşılarak devam eder.
TUMİNEHİ/TYMNESSOS (BEZİRGAN)
Yapılan araştırmalar, Bezirgan’daki kalıntıların Likçe kaynaklarda Tuminehi, Yunan ve Roma kaynaklarında Tymnessos olarak anılan yerleşime ait olduğunu, Kalkan’ın ise Tuminehi’nin limanı olduğunu göstermiştir.
Dağ ve tepeler arasında oldukça verimli bir ovaya ve zengin su kaynaklarına sahip Tuminehi, deniz yüzeyinden 1000 m yükseklikte bir dağlık yerleşimdir. Stratejik açıdan önemli bir konuma sahip olan antik yerleşim, bölgenin Ksanthos ve Phellos arasındaki ana ticaret güzergahında yer alan dar bir geçidi, yerleşimin en yüksek noktasındaki kalede bulunan süreli bir birlik ile kontrol altında tutmuştur. Akropol bu noktanın 300 m aşağısındadır. Bu iki nokta arasında, yüksek teras halinde düzenlenmiş bir kiliseye ait kalıntılar içeren alanın kentin kutsal alanı olduğu tahmin edilmektedir. Akropol ve söz konusu geçit arasında yer alan kent, kaçak kazılar ve erozyon nedeniyle oldukça tahrip olmuştur.
Kaş–Limanağzı
Çukurbağ’dan güneye ilerleyen Likya Yolu, Kaş ilçesini tepeden gören bir terastan aşağıya dik şekilde inerek Kaş yerleşiminin içerisinden geçer. Kaş ilçesi, toplu taşıma, market, banka, konaklama vb. ihtiyaçların karşılanabileceği bir merkezdir. Limanağzı yönünde devam edecekler için Boğazcık–Kılınçlı yerleşimine varana dek ihtiyaçların karşılanacağı başka bir yerleşim olmadığı düşünülerek hareket edilmelidir. Kaş ilçesi içerisinde denize paralel bir asfalt yoldan Büyük Çakıl Plajı’na devam eden yol, plajı geçtikten sonra sağa, yerleşim alanının içerisine doğru tırmanarak buradan toprak yolda devam eder. Limanağzı mevkiine gelmeden önce Sebeda arkeolojik yerleşimi görülür; denize doğru bakan kaya mezarların önünde, iplerin yardımı ile küçük yan geçişlerden sonra, Limanağzı koyundaki işletmelerden bazı ihtiyaçlar karşılanabilir. Devam eden patika, yer yer tarlaların içerisinden, taşlık alanlardan ve dar toprak izlerden devam ederek Limanağzı’ndan sonra birkaç km sonra tekrar deniz kıyısına yönelir.
LİMANAĞZI (SEBEDA)
Günümüzde Bayındır Limanı olarak geçen bölgede Bahtsız ve Kavgar Tepelerini içeren kentin adının Sebeda olduğu bilinmektedir. Kent, güvenilir bir liman çevresinde oluşmuş; lahitleri, kaya mezarları, sarnıçları, yağ çıkarma işlikleriyle Likya Dönemi’ne ait küçük bir çiftlik yerleşimidir.
Bahtsız Tepe’nin denize bakan yamaçlarında İ.Ö. 4. yy.a tarihlendirilen doğal kayaya oyulmuş Likya tipi oda mezarlar; deniz kıyısında ise depo olarak kullanıldığı tahmin edilen, liman kullanımıyla ilişkilendirilebilecek yapı kalıntıları bulunmaktadır.Tepe üzerinde ise lahitler ve nişlerin olduğu doğal bir kayanın düzleştirilmesiyle oluşturulmuş Açık Hava Mabedi yer almaktadır.
Antik Dönem’de de kullanıldığı anlaşılan bir patikayla ulaşılan Kavgar Tepe’nin üstündeki yapı kalıntısının gözetleme kulesi olduğu tahmin edilmektedir. Kule çevresinde Likya ve Roma dönemlerine ait, bazıları yazıtlı lahitler bulunmaktadır.
ANTİPHELLOS
Kaş ilçe merkezinin bugün üzerinde kurulu olduğu Antiphellos’un adı, Likya dilinde yazılmış kitabelerde ve sikkeler üzerinde Habesos olarak geçmektedir. İ.Ö. 6.yy’dan itibaren yaşamını sürdürdüğü bilinen kent, ilk dönemlerde biraz yukarısında bulunan Phellos’un limanı şeklinde küçük bir yerleşim yeri olmuştur. Ancak Helenistik Dönem’e girilirken Phellos gerilemiş, Antiphellos ise gelişerek daha ön plana çıkmıştır. Bu durum Roma Dönemi’nde de devam etmiş; şehir, bölge ormanlarından elde edilen sedir ağacı ticareti ve süngercilik sayesinde gelişerek Phellos’un limanı durumundan çıkarak kendine yeten zengin bir şehir durumuna gelmiş; Likya Birliği’ne üye kentlerden biri olmuştur.
Antik şehir kısmen bugünkü şehrin altında, kısmen de doğu-batı doğrultusunda uzayan yarımada üzerinde bulunmaktadır. Dikdörtgen taş işçiliği gösteren Helenistik sur kalıntıları yarımadanın başladığı kesimde, Meis Adası’na bakan yüzde ve deniz kenarında görülebilmektedir.
Çukurbağ Yarımadası’na giden yolun kenarındaki Antiphellos’un denize bakan tiyatrosu oldukça sağlam olarak günümüze gelebilmiştir. Yarımadanın yüksekçe yerinde 26 oturma sırası ile çok güzel taş işçiliğine sahip olan tiyatro, tipik Helenistik tiyatro özelliklerine sahip olup sahne binası yoktur. Tiyatronun kuzey doğusunda, ana kayaya oyularak yapılmış İ.Ö. 4. yy‘a tarihlendirilen ve el ele tutuşarak dans eden 24 küçük kadın kabartmasının bulunduğu mezar odası yer almaktadır.
Antiphellos’taki mezarların çoğu kentin kuzeyindeki yamaçta bulunan evlerin hemen üzerlerinde ve daha yukarılardadır. Bu mezarlar gerek cephe işçilikleri gerek yazıtlarıyla Likya kaya mezarlarının güzel örneklerini oluşturmaktadır.
Kaş’ın en önemli anıtı Uzun Çarşı Caddesi üzerinde, tek bloktan oluşan, İ.Ö. 4. yy’a tarihlendirilen bir lahittir. Günümüze sağlam bir şekilde gelebilen lahdin 150 cm uzunluğundaki alt kısmının üzerinde boncuk motifleri ve yazılar yer almaktadır. Kapağının kuzeybatı alınlığı üzerinde, solda, yarı giyinik, sopasına dayanmış, sağ bacağını sol bacağı üzerine atmış üzgün bir erkekle bir kadın figürü bulunmaktadır. Güneydoğu alınlığında, sağda, mantolu bir kadın ayakta durmaktadır. Kapağının her iki yanında ise başı ayakları arasında aslan kabartmaları görülmektedir.
BAYINDIR-ASARGEDİĞİ TEPESİ YERLEŞİM ALANI
Kaş ilçesi, Bayındır köyünün güneybatısında, Limanağzı’nın doğusundaki yerleşim alanı, Asargediği Tepesi’nde yer almaktadır. Yerleşimin doğusundaki düzlük alandan yamaçlara çıkarken ilk olarak kare planlı düzgün kesme taşlarla örülmüş bir anıt mezara ait olabilecek yapı kalıntısına rastlanmaktadır. Roma Dönemi’ne ait Likya tipi lahitlerin yer aldığı nekropol alanı, yerleşim içinde yamaçlar boyunca, tepeye kadar doğu-batı doğrultulu olarak uzanmaktadır. Tepenin zirvesinde, ana kayaya desteklendirilmiş duvarları yer yer kesme taşlarla örülmekle birlikte genelinde moloz taşlar kullanılarak yapılmış savunma kompleksi bulunmaktadır. Yoğun bitki örtüsü içinde yapıların plan şemasına yönelik ayrıntılı bilgi edinilememektedir. İşliklere ait bir trapetum teknesi ortadan ikiye ayrılmış durumdadır.
Çukurbağ–Pınarbaşı
Phellos’a kadar yer yer dikenli bir patikada ilerleyen yol, yeni yol çalışmaları nedeniyle bazı kısımlarda oldukça belirsiz hale gelmiştir. Tepeye hafif bir tırmanış ile Phellos’un ilk kalıntıları görünür ve ardından patika, bizi şehrin girişine doğru götürür. Şehre girmeden, yanından Çukurbağ’a doğru yönelir. Çukurbağ’a kadar dik olarak birkaç km boyunca iniş devam eder. Köy camisinden de aşağıda köy merkezine girilir. Köyde market bulunmaz ancak birkaç yerde kuyu suyu kullanılabilir. Çukurbağ içinden geçen Likya Yolu, uzun düzlükler ve tarlaların ortasından geçerek Kaş ilçesini tepeden gören bir noktaya ulaşır.
Phellos’tan aşağı Çukurbağ yönünde inerken, yoldan ayrılmadan Pınarbaşı yerleşimi ve daha güneydeki Pınarbaşı ismiyle tescil edilmiş harabeler görülebilir.
PHELLOS
Phellos kenti, Kaş’ın (Antiphellos) kuzeydoğusunda, deniz seviyesinden yaklaşık 950 m yükseklikte, Çukurbağ köyündeki Felen mevkiinde, yaklaşık 550 m uzunluk ve 200 m genişliğindeki tepe üzerinde yer almaktadır.
Yerleşimin tarihi İ.Ö. 6-7. yy.lara kadar uzanmaktadır. Likya dilindeki adı “Vehinda”dır. Phellos, büyük bir kent görünümünden çok, bölgenin tümünü kontrol eden askeri bir yerleşim yeri olup Antiphellos, bu yerleşimin limanıdır.
Şehrin zenginliği sedir ormanlarından elde edilen gelirdendir. Akropolü çevreleyen surlar doğu ve güneydoğu yönünde kulelerle desteklenmiştir.
Akropolün kuzey yönündeki vadi içinde ve karşısındaki tepenin eteğinde yer alan çok sayıda lahit arasında İ.Ö. 385-350 tarihli kabartmalı olanı en ilgi çeken örneklerden biridir. Bu lahdin bir yanında sedire uzanmış, elinde kadeh tutan mezar sahibinin tasviri vardır. Ölünün iki yanında ayakta duran iki figür ile sedirin altında kuş figürleri görülmektedir. Bu alanda bir kısmının üzerinde yazıtlar bulunan, İ.Ö. 4.y.yıla ait diğer lahitler de yer almaktadır. Akropolün batı ucuna doğru ev tipinde Likya kaya gömütü bulunmaktadır. Likya’nın ahşap ev mimarisini kaya gömütüne yansıtmış en özgün örneklerden biri olup mezar odasının üç tarafında klineler görülmektedir.
PINARBAŞI YERLEŞİM ALANI
Yerleşim alanı, Pınarbaşı köyünde Meşelik Tepe’nin yaklaşık 250 m güneyinde, bir kısmı da yaklaşık 500 m güneydoğusundadır. İlk karşılaşılan yapı hafif tepelik bir alanda, dikdörtgen planda moloz taş duvarlara sahip, duvar işçiliğinde kireç harçlı kule olması muhtemel bir yapıdır. Bu yapıdan Meşelik Tepe’ye doğru gidildiğinde bir adet kuyu sarnıç ve yoğun bitki örtüsü nedeniyle planı anlaşılamayan yıkılmış yapı kalıntıları görülmektedir. Bu kalıntının batısında, çevresi bir avlu duvarı ile çevrili, avlusunda kuyu sarnıç bulunan yapı kalıntısı bulunmaktadır.